Yesim Ersavaş

Aşk’ın Kimyası

Karnında kelebekler uçuşurken, onu her gün düşünürken, sesi kulaklarında çınlarken, onunla ilgili hayaller kurarken buluyorsan kendini, aşıksın demektir.
ask-varmisŞarkı sözleri onu anlatıyorsa, hiç gitmediğiniz sinemada başını omzuna yasladığını görüyorsan, el ele sahilde yürüdüğünüzü düşlüyorsan, hiç dokunmadığın halde yıldızların altında seni öpüyorsa, hatta kollarında maç seyretmeye bile razıysan, yok yok sen kesin aşıksın…

Dokunmadan bile bu kadar hayatında olan birini ve ona hissettiklerini başka nasıl açıklayabilirsin ki? Adını bir türlü koyamadığın yoğun duygular, seni bulutların üzerinde uçuran sözler ve seni esir alan o gözler…

Peki, o halde seni üzen nedir? Belki o da senden emin değildir, olamaz mı? Kimyanızın tuttuğu kesin, ancak karşılıklı aşkınızı itiraf etmezseniz nasıl yol alacaksınız?

Birbirinize bir şans vermezseniz, birbirinizi tanıyıp gerçekten elleriniz ve dudaklarınız birleşmezse nasıl emin olabilirsiniz? Başlamadan bitmesine izin vermeyin, belki de ikinizin de uzun zamandır aradığı aşk budur, denemeden bilemezsiniz ki.

İlişkiler emek ister, sabır ister, yürek ister, gururu hiç sevmez, kimya tuttuysa gerisi de gelecektir, sadece biraz zaman ve cesaret işidir aşk.

Haydi, ilk adımı siz atın, kaybedecek neyiniz var ki? Belki de asıl o ilk adımı atmazsanız kaybedecek çok şeyiniz olacaktır, kim bilir?

Yok, ben kalbimin kırılmasını istemiyorum ve aşk acısına da dayanamam diyorsanız o zaman size başka bir önerim var. Kalbinizi ışıktan, sesten ve her türlü dış etkenden koruyacağınız bir kutuya koyun, kutuyu da sağlam bir kasanın içine kilitleyin. Anahtarı da denizin ortasına atın. Denize atın ki, kim bilir belki karşı koyamaz bir gün kilidi açmak isterseniz, anahtar bulamayacağınız kadar uzağınızda olsun. Böylece anahtar yok, kutu yok, kalp yok, aşk yok, aşk acısı yok… Kafanız ne rahat değil mi? Bir daha düşünün, rahat mı değil mi?

Siz yine de acele etmeyin. Tercihinizi yapmadan önce yazımı Andrew Shaffer’in derlediği, ünlü Alman filozof Martin Heidegger’in aşk hakkındaki sözleriyle bitirmek istiyorum.

“Kendimizi sevdiğimize dönüştürürüz, ama yine kendimiz olarak kalırız. Ardından sevgiliye teşekkür etmek isteriz, ancak hiçbir şeyin bunu hakkıyla başaramayacağını görürüz. Sadece kendimize teşekkür edebiliriz. Aşk, şükran duygusunu kendimize sadık olmaya ve ötekine duyulan koşulsuz inanca dönüştürür. Dolayısıyla aşk en mahrem sırrını sürekli büyütür. Bu noktada yakınlık, ötekinden en uzakta, hiçbir şeyin çözülemeyeceği kadar uzakta var olmaktır. Yakınlık, seni şeffaf olarak sunar; yakınlık, tam burada olanın aklın alamayacağı bir şekilde ifşa olmasıdır. Böylece ötekinin varlığı, kendi yaşamımızın içine doğru dağılır. Bu, başka hiçbir duygunun bu bütünlükte kuşatamayacağı bir şeydir.”

Aşk’la kalın…

Post a Comment