Aralık 2014

Kır saçlı, yüzü çizgilerle kaplı, üzerinde kış günü paltosu bile olmayan, soluk ceketli, 70'li yaşlarında Sami amcanın hikâyesini anlatmak istiyorum. Onunla İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesinde tanıştım. Eşimle birlikte, Amerikan Cocker cinsi köpeğimiz Lokum'u sağlık sorunu nedeniyle hastaneye götürmüştük. Herkes can dostuyla gelmiş, yaşlı bir kadın kedisini getirmiş, diğeri muhabbet kuşunu, bir başkası köpeğini. Sıramızı beklerken bir anda dikkatimi bu yaşlı amca çekti, gözleri kan çanağına dönmüş bir halde kucağındaki hayvana sarılmış ağlıyordu. Uzaktan hayvanın ne olduğunu seçemedim, kedi olamayacak kadar büyük, köpek olamayacak kadar hareketsizdi. Merakımı gidermek için yanına gittim. Tüylü hayvan kafasını adamın koltuğunun altına sokmuş halde titriyordu. Gözlerime inanamadım: Bu bir hindiydi!

Hafta sonu aile dostlarımızla yaptığımız brunch keyfi sırasında bir şey dikkatimi çekti. Açık büfede sırada bekleyen pek çok insanın tabaklarını rastgele yiyeceklerle doldurduğunu, normalde yiyeceklerinden çok daha fazlasını aldıklarını fark ettim. Diyeceksiniz ki tanımadığın birinin ne kadar yiyeceğini nereden biliyorsun? Haklısınız, tanımadığım biri ne kadar yer bilemem ama, bir kişi aynı anda hem katı yumurta, hem omlet, hem menemen alıyorsa ve bunlardan 2 çatal alıp bırakıyorsa, karnının değil de gözünün aç olma ihtimali daha fazladır diye düşünüyorum.