Aklınız Sizden Kaç Karış Havada?
Güneş ufuk çizgisinde kaybolmadan önceki o birkaç dakika, an’ı yaşamak için mükemmel bir zamandır. Hipnotize olmuş gibi gözünüzü ayırmadan güneşi takip edersiniz. Bilirsiniz ki bir an gözünüzü ayırırsanız, döndüğünüzde güneş çoktan batmış olacaktır.
Oysa günlük koşuşturmalar böyle güzel an’ları yaşamamızı gittikçe zorlaştırıyor. Günler, haftalar ve yıllar hızla akıp giderken, an’ın keyfini çıkaramıyoruz. Bundan hem çevremiz, hem de biz olumsuz etkileniyoruz.
Güzel bir Pazar sabahı ailenizle birlikte kahvaltı masasına oturmuş kahvaltınızı yaparken, bir bakıyorsunuz ki zihniniz çoktan valizini toplamış, uzak diyarlara yolculuğa çıkmış bile. Eşinizin heyecanla paylaştığı bir haberi duymuyorsunuz bile. Belki de çocuğunuzun ilk kez “anne” ya da “baba” kelimelerini söylediği an’ı kaçırıyorsunuz. Tanıdık geliyor mu?
“Aklın bir karış havada!”
“Aklın yine başında değil!”
“Aklın başka yerde beni dinlemiyorsun!”
Bazen eşler arasında duyarız: “Yine daldın, ne düşünüyorsun?”
Kafamızda bin bir düşünce varken, sorulan bir soruya cevap veremediğimizde iletişim sorunları yaşamıyor muyuz? İlişkilerimiz zarar görmüyor mu?
Çağımızın en büyük sorunu sanırım, zihnimizi bedenimizin içinde tutamamak, onu sürekli yolculuk ederken bulmak ve an’ı an’da yaşayamamak. Geçmişte yaşananların hesabını tutup keşkelerle hayatı kendimize zindan etmek, ya da geleceğin endişesi içinde kaybolup gitmek.
O zaman ne yapmalı?
An’ı yaşamayı ve bundan zevk almayı öğrenmeliyiz. Nasıl mı?
Geçmişte yaşanmış olayları zihinde sürekli başa sararak ve pişmanlık duyarak tekrar yaşamak sizi geçmişe odaklı hale getirir. Bu nedenle geçmişe takılıp kalmayın, yaşandı ve bitti. Geçmişten neler öğrendiyseniz onu şimdi, an’da kullanın.
Yarım kalmış, bitirilmemiş işler ise zihnimizi en çok meşgul edenlerdir. Öncelikle işe, zihninizi en çok meşgul eden yarım kalmış işleri tamamlayarak başlayabilirsiniz.
Bir örnek vermek istiyorum. Pazar günü en yakın arkadaşınızla buluşacaksınız, ne var ki Pazartesi gününe kadar da işinizle ilgili bir sunum hazırlamanız gerekiyor. Sunumu hazırlamaya başladınız ama bitiremeden arkadaşınızla buluştunuz. Kendinizi sohbete ne kadar verebilirsiniz? Zihniniz mıknatıs gibi sürekli sunuma çekilmişken arkadaşınızı can kulağı ile dinleyebilir misiniz?
Bir de sunumu tamamladıktan sonra arkadaşınızla buluştuğunuzu düşünün. Sunumu hazırlamış olmanın huzuru ve özgüveni içinde tamamen arkadaşınıza odaklanmış sohbet ediyorsunuz. Hangisini tercih edersiniz?
An’da kalabilmek için yapabileceğiniz bazı egzersizler de var. Örneğin her gün kendinize en azından bir 5 dakika ayırabilirsiniz. İster gözlerinizi kapatıp 5 dakika boyunca kendinizi dinleyin. İster bir parkın önünden geçerken durun, bir banka oturun ve etrafınızdaki ağaçları, çiçekleri yakından inceleyin, insanları izleyip onlarla sohbet edin. Ya da yorucu bir günün ardından güneşin batışını keyifle seyretmek için kendinize zaman ayırın.
Aslında seçenekler çok, siz yeter ki ne yapmak istediğinize karar verin. O an size ait, bırakın her şey beklesin. Göreceksiniz, kendinize yeteri kadar zaman ayırdığınızda, sevdiklerinizle beraberken de daha kaliteli zaman geçiriyor olacaksınız. Denemeye var mısınız?
Sevgiyle, an’ın güzellikleriyle kalın.
0 Comments