Author: yesim

Genç bir kız elindeki torbaları bırakıp karşıdan karşıya geçmekte zorlanan yaşlı bir amcanın yardımına koşuyor. Trafikte gözlerime inanamıyorum, aynı anda girdiğimiz bir kavşakta bir sürücü bana kibarca yol veriyor. Bir başka sürücü karşıya geçmeyi bekleyen anne ve kızına yol vermek için yaya geçidinde duruyor. Asansöre binenler ve inenler birbirini selamlıyor. Alışveriş esnasında hem çalışanlar hem de müşteriler birbirlerine güler yüzlü ve sabırlı davranıyor. Semt pazarında pazarcı "Bu da benden olsun" diyerek torbaya bir salkım siyah üzüm ilave ediyor ve ekliyor "İyi bayramlar."

Sürekli korkularla, endişelerle ve geciktirmelerle sahte hayatlar yaşıyoruz. Duygularımızı, isteklerimizi, hayallerimizi gizliyor, erteliyor, hatta ortaya çıkmasınlar ve kimse “zaaflarımızı” görmesin diye üstlerine bir de beton döküyoruz. Peki, ama neden? Kimden ve neden korkuyoruz? Bize sunulan bu yaşamı neden doyasıya yaşayamıyoruz? Pek

“Bu sene de bana çiçek alırsa yemin ederim ondan ayrılacağım” Evet, yanlış okumadınız, bunu söyleyen danışanlarımdan biri. İzninizle danışanımın adını değiştirerek ona buradan Serap Hanım diyeceğim. Serap Hanım şöyle devam ediyor: “Ona kaç kere ima ettim, arkadaşlarımdan örnekler verdim, ama o anlamamakta ısrarlı. Oysaki evde, onun elleriyle hazırladığı romantik bir akşam yemeğini, alacağı en pahalı hediyelere tercih ederim.”

Kadın, çok uzun zamandır evliydi ve 4 çocuğu vardı. Eskiden dünya güzeli bir genç kızdı, şimdi aynaya baktığında eskisi kadar güzel görünmediğini düşünüyordu. Annesini küçük yaşta kaybetmesine rağmen kendi çocuklarına çok iyi bir anne olmuştu. Masal gibi bir düğünle evlenmiş ve uzun bir süre çok mutlu bir çift olmuşlardı. Ancak zamanla her evlilikte olduğu bazı sorunlar yaşamışlar, tartışmışlar ancak bir arada kalabilmişlerdi. Uzun bir süredir kocasını eskisi gibi görememekten, onunla yeteri kadar vakit geçirememekten şikâyet ediyordu.

"Bazen elimde bir uzaktan bir kumanda tuttuğumu, kumandanın üzerinde; mutlu, neşeli, üzgün, kızgın, gibi pek çok duyguya ait tuşların olduğunu hayal ediyorum. İhtiyaç hissettiğimde ise uzaktan kumandamın yardımı ile hem kendimin hem karşımdakinin duygu halini değiştirmek istiyorum" diyen danışanımın ilginç hayal gücü ile yazıma başlamak istedim.

Kır saçlı, yüzü çizgilerle kaplı, üzerinde kış günü paltosu bile olmayan, soluk ceketli, 70'li yaşlarında Sami amcanın hikâyesini anlatmak istiyorum. Onunla İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesinde tanıştım. Eşimle birlikte, Amerikan Cocker cinsi köpeğimiz Lokum'u sağlık sorunu nedeniyle hastaneye götürmüştük. Herkes can dostuyla gelmiş, yaşlı bir kadın kedisini getirmiş, diğeri muhabbet kuşunu, bir başkası köpeğini. Sıramızı beklerken bir anda dikkatimi bu yaşlı amca çekti, gözleri kan çanağına dönmüş bir halde kucağındaki hayvana sarılmış ağlıyordu. Uzaktan hayvanın ne olduğunu seçemedim, kedi olamayacak kadar büyük, köpek olamayacak kadar hareketsizdi. Merakımı gidermek için yanına gittim. Tüylü hayvan kafasını adamın koltuğunun altına sokmuş halde titriyordu. Gözlerime inanamadım: Bu bir hindiydi!

Hafta sonu aile dostlarımızla yaptığımız brunch keyfi sırasında bir şey dikkatimi çekti. Açık büfede sırada bekleyen pek çok insanın tabaklarını rastgele yiyeceklerle doldurduğunu, normalde yiyeceklerinden çok daha fazlasını aldıklarını fark ettim. Diyeceksiniz ki tanımadığın birinin ne kadar yiyeceğini nereden biliyorsun? Haklısınız, tanımadığım biri ne kadar yer bilemem ama, bir kişi aynı anda hem katı yumurta, hem omlet, hem menemen alıyorsa ve bunlardan 2 çatal alıp bırakıyorsa, karnının değil de gözünün aç olma ihtimali daha fazladır diye düşünüyorum.